Radikal - Sevin Okyay // 20.09.2003

İstanbul'da Almanyalı bir rap'çi

yazar adi

SEVİN OKYAY

RADİKAL CUMARTESİ / 20/09/2003
Sultan Tunç'u, tanıtımına yardımcı olan arkadaşım (artık onun da arkadaşı) Barış vasıtasıyla tanıdım. Tunç'un albümü çıkmıştı, Barış'ın yanındaymış, dinledik. Sonra bir klip çalışmasını, 'live' gösterisinden bir bölümü gördüm. Kendisini de.
Sultan Tunç, genç, sevimli, Barış'ın kendisi gibi elf yüzlü, iyi kalpli. İstanbul'da Almanyalı bir rapçi.
Demir döküm işçisi babası müzik seven biri, amcası müzik hocası. Babası evde zurna, tulum çalarmış, Tunç da ona orgla eşlik edermiş. Ailesi Sivaslı, babası askerdeyken başvurup Almanya'ya gitmiş, bir yıl sonra annesiyle ağbisini aldırmış. Sultan Tunç orada doğmuş. Roll'deki söyleşide Derya Bengi'ye, "Küçüklüğümden hatırladığım ilk görüntüler Almanya'daki düğünlerdir" diyor. "Babam, yüzü patlayacak gibi şişmiş, zurna çalıyor..."
Frankfurt yakınlarındaki Stadtallendorf'da büyümüş. Yirmi bin nüfusun 15 bini Türk. Bir demir döküm fabrikası var, babasının çalıştığı, bir de çikolata fabrikası. Annesi de orada çalışıyor. Zaten bütün Türkler o iki fabrikada çalışıyor. Ailesi kısa sürede geri dönmeyi düşünmüş hep. "O psikolojiyle büyüdük" diyor. Ama Almanya'da kendini rahat hissediyor, oraya ait olduğuna inanıyor. Fatih Akın'da da aynı duygu vardır. Onlar, bir önceki kuşağın ezikliğinden, korkularından uzak, yeni bir kuşak. Gerçi vaktiyle kendisi de "dazlaklar peşimizde..." cinsinden şarkı sözleri yazmış ama, Public Enemy etkisi altındaymış.
Sultan Tunç "sokakta gezen haylaz" bir çocukken kendini müziğe vermiş. Genç yaşından beri tutkun bir müzisyen. Hiphop sevdası da eskilere dayanıyor, ta on bir yaşına. Gerçi bir ara, herkes heveslenince, hiphopa küser gibi olmuş ama, sonra Afrit'le tanışmış. Benzer artyetişimleri varmış (solcu geçmişli aile), reggae ile Türk halk müziğini karıştırmaya girişmişler. Albümüne de tam hiphop demiyor zaten, "world beat" diye tarif ediyor. Balkan ve Çingene müziklerini seviyor, Latin müziğini de. Kendi albümünün adı, Saygı Değer Şarkılar. Yapımcısı, yukarıda adı geçen Afrit, yani Cem Budak.
Tunç'un ikiye ayrılmış, bükülmüş küçük bir sakalı var. O sakal yüzünden, daha doğrusu sakalındaki lastik yüzünden TRT'nin kapısından değilse de, çekimin eşiğinden dönmüş. Kapkara, gülen gözleri, ince yüzüyle, yaşından da küçük görünüyor. Uslu uslu oturuyor salıncaklı sandalyede. Önceleri "büyüğe saygı" faslından, ancak sorunca konuşuyor. Barış bir saatliğine dışarı çıktığında ise, birbirimize alışmış durumdayız. Müzikten, sinemadan, spordan konuşuyoruz. Bana genç Alman yönetmenleri bilip bilmediğimi soruyor. Eh, İstanbul Film Festivali'ndeki "Bir Sinema: Almanya" ile kısıtlı sayılırım doğrusu. Bir-iki filmden söz ediyor, bir haftalığına Almanya'ya gidecekmiş, bulursa getirecek. Seveceğimden emin. Bana küçük, tahta bir de gitarcık getirmiş, küçük müzik setimin önüne koyuyorum.
Buraya alışmış görünüyor. Türkçesi de iyi (bir aralar, o kadar iyi değilmiş anlaşılan). Gazetedeki köşe yazarları yerine roman okumaya başlamış ki, hem Türkçesi, hem kendisi hakkında böylesinin daha hayırlı olacağından eminiz. Orhan Pamuk, Yaşar Kemal okuyor. Kemal ile Aziz Nesin'i önceden de okurmuş zaten. Pir Sultan Abdal'la, Karacaoğlan'ı tanımaya çalışmış. Albüm için Aşık Veysel'in Uzun İnce Bir Yoldayım'ının reggae versiyonunu yapmış, yeni şarkı sözü yazmış, Türkiye'yi anlatmış seyyah gözüyle. Ama telif hakkı sorunu çıkınca, parçayı albümden çekmişler. İkinci albümde, o parça da yer alacak.
Buraya alışmış sayılır. Niye alışmasın ki? Avrupalı bir müzisyen sonunda, Türkçesi de pek güzel. İyi niyet-yufka yürek gibi özelliklerinin biraz zararını görecek ama, olması, olmamasından iyidir yine de. İstenen her şeyi yapmaya, her yere gitmeye çalışıyor sanki. Yeni fikirler, talepler onu heyecanlandırıyor, "hadi yapalım" havasına giriyor. Almanya'da hiphop workshop'ları yapıyormuş, belki burada da mümkün olur diye düşünüyor. Sultan Tunç, kendi ifadesine göre, ciddi olmayı da seviyor, eğlenmeyi de. Eleştirisini de, insanın kafasına vurmadan içinde taşıyan, eğlenceli bir hiphop yapıyor. Bir söyleşisinde, bunu, "Türk halkı çok negatif düşünüyor" diye açıklamış. "Belki de onlara pozitif düşünce vermek amacıyla mizahi bir stil kullanıyorum." İyi ediyorsun, Tunç. Şu Deliloy'u bir daha söylesene...

Hiç yorum yok: